Warrior (2011)

Şu klavyenin başına geçmeyi özleyeceğimi hiç düşünmezdim. Son birkaç aydır bir şeyler yazmak, okumak, izlemek, söylemek ve hatta düşünmek o kadar zor geliyordu ki bana, ben de sonunda vazgeçtim sanırım. Bir süs bitkisi misali, günlük rutinimi yerine getirdiğim, almam gereken su miktarını aldığım müddetçe hayatımı rahatlıkla devam ettirebildim -böyle devam edebilirim de. Fakat tüm bu monotonluk, tüm bu sabah kalkıp-akşam yatmalar beni fazlasıyla yordu. Ardından ben ne olduğunu anlamadan yazılı haftam geldi çattı ve nefes almak iyice zorlaştı. Evet, yazılı maratonumun bitmesine daha 3 sınav varken ben çoktan gevşeme sinyallerini verdim sanırım. Yani bunu ben söylemiyorum, sadece üzerine uzandığım salon koltuğu, kucağımdaki bilgisayar ve ekranda oynayan "Warrior" adlı film durumu özetliyor.

Konu sinyallerini ufaktan verdim sanırım. Bugün bu klavyenin başına geçme sebebim uzun zamandır gözümden akmayan dram yaşlarını sadece birkaç saatte özgür bırakmayı başaran bir filmi özetlemek, anlatmak, anlatamamak, her neyse ondan işte.

Warrior, Gavin O'Conner yapımı, 2011 yılında vizyona giren bir film. Film klasörümde yıllarını geçirdikten sonra, son yıllarda depreşen Tom Hardy sevdamla gün yüzüne çıkmış bir yapım olarak da özetleyebiliriz aslında. Filmin herhangi bir film sitesindeki üstünkörü açıklamasıyla, gerçekten ne olduğu arasında dağlar kadar fark olduğunu belirterek başlayayım öncelikle. Afişinde çakma bir Rocky havası sezen sadece ben miydim, yoksa diğer insanlar da mı öyle düşünmüştü bilmiyorum ama çevremdeki insanlardan bu film hakkında tek bir söz işitmedim. Tom Hardy'nin IMDB sayfasına girip girip kapağından dolayı bir şans vermediğim bu film, intikamını benden bir güzel aldı tabi. 

Ucundan çıtlattığım şeylerden de anlaşılacağı üzere film genel olarak boksla alakalı. İki boksör kardeş, eski bir alkolik baba, önemli bir turnuva ve değer verdikleri şeyler uğruna ortaya çıkan kazanma hırsları. Filmi spoiler vermeden nasıl özetleyebilirim bilmiyorum ama bu tanımlar şimdilik yeterli gibi. Filmin türü dram ve spor (bu bir film türü mü, pek emin değilim ama), haliyle ağlatırken dövdüren bir tesiri oluyor insan üzerinde. 

En sevdiğim 5 aktör sıralamasında, ya birinciliği yada ikinciliği zorlayan Tom Hardy, Joel Edgerton ve usta isim Nick Nolte filmin başrolleri -Once Upon a Time dizisinden Jennifer Morrison'un da kadroda olduğunu ekleyeyim. Kadro kısa ve öz. Bu oyuncuların herhangi bir filmini izlemiş arkadaşlara sesleniyorum, bu filmin oyuncu performansı sizi fazlasıyla şaşırtabilir. Tabi, filmin tarihteki en dramatik film olduğunu söylemiyorum fakat bana göre affedicilik, kin, değersizlik ve ikinci bir şans kavramlarını çok iyi işliyor. 

Değinmek istediğim diğer bir noktada film müzikleri. Aslına bakarsanız film soundtrack açısından oldukça başarılı ama şöyle bir sorun var ki, filmde kulağınıza ilişen şarkı sayısı iki veya üç. Bir girişindeki, bir de son dakikalardaki parçalar dikkatimi oldukça çekti, onları da direk spotify listeme ekledim zaten. 

Spor temalı bir filmden bahsedince, oyuncuların vücut formundan ve filmdeki sahnelerden bahsetmemek olmaz. Okuduğum birkaç röportaja göre Tom Hardy ve Joel Edgerton bu film için ciddi anlamda sıkı bir diyete ve çalışma planına tabii tutulmuşlar. Saatlik aralarla alınan protein takviyeleri, işinin ehli antrenörlerle yapılan çalışmalar ve daha haberimin olmadığı nice sporsal şey. Bunları burada anlatıyorum fakat filmi izleyen biri ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaktır. Adamlar bir dövüşüyor, bir dövüşüyor -anladınız siz. Şöyle anlatayım, filmi ilk yarım saatine kadar sadece Tom için izleyen ben, filmin son dakikalarında testosteronla karışmış dramın etkisinden midir nedir yerimde duramıyordum.

Repliklerle ve filmden minik karelerle yazımı sonlandırmadan önce bahsetmek istediğim son bir şey var: TOM HARDY'NİN MÜKEMMEL OYUNCULUĞU. Şimdi yazacağım satırlar tamamiyle tarafsız olup, herhangi bir film eleştirmeninin de dikkat çekmek isteyeceği noktalardır. (Y)

Rol için uyguladığı sıkı rutinden, proteinlerden ve o gereksiz terimlerden bahsetmiştim, onları bir kenara bırakalım. Ben karakteri Tommy için (evet, tom ve tommy <3) girdiği o kambur görünüm, serseri yürüyüşü, nasıl değiştirdiğini anlayamadığım aksanı, ifadeleri ve diğer ayrıntılardan bahsediyorum. Şunu belirtmemde fayda var, adam bir İngiliz, arkadaşlar. O koyu İngiliz aksanından nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde, sarhoş bir Teksas göçmenine kayması gerçekten inanılmaz. Ah, keşke ne dediğimi hemen şimdi anlayabilseniz ve benim hissettiğimi siz de hissedebilseniz. Bir diğer takdir edilesi şeyse karakterinin duygu değişimlerini ve ifadelerini nasıl ekrana yansıttığı. Tommy, yolda karşılaşsanız arkanıza bakmadan kaçacağınız ama bir yandan da senelerin kalp kırıklığını gittiği yere götüren bir karakter. Ailesine beslediği kin ve bir yerden sonra sinir bozucu olmaya başlayan affetmeme inadı gerçekten onu çok ilgi çekici yapıyor. Tüm bu minik ayrıntıları Tommy'de topladığı için takdiri hak eden tabi ki senarist fakat Tom'un oyunculuğu olmasa bu minik ayrıntılar bu denli takdire şayan olur muydu bilemiyorum. Adam, bir sahnede makine gibi dövüşürken, diğer bir sahnede göz açıp kapayıncaya kadar savunmasız bir oğlan çocuğu gibi köşeye sinip ağlıyor. Korkusuz bir karakterin hepimiz gibi zaman zaman değersiz hissetmesini ve dünyanın tepesindeyken, sanki en dibindeymiş gibi hissetmesini çok seviyorum -hayır arkadaşlar, sadist değilim. Tüm o insan kalabalığının içinde bir şekilde dünyadan soyutlanmış ve kendini bir yere ait hissetmeyen karakterlere bir sempatim var -tekrar ediyorum, kesinlikle psikolojik bir rahatsızlığım yok.

Neyse, bu yazı alakasız yerlere gidiyor, parmaklarım da hafiften sızlamaya başlamıştı zaten. İyisi mi, ben replikleri ve sahneleri koyup, kaçayım. Gerçek anlamda soluğunuzu kesecek (şaka yapmıyorum, bahsi geçen adam Edward Thomas Hardy) bir dram filmi arıyorsanız fakat ben öyle tamamı iç boğucu ilişkilerle doldurulmuş filmlere gelemem, bana biraz ekşın da lazım diyorsanız bu film tam sizlik.

ADIOS!
*eldivenlerini birbirine vurur ve ringi sessizce terk eder"



"The devil you know is better than the devil you don't."

*

Brendan Conlon: I'm your brother, man.
Tom Conlon: You were in the Corps?
Brendan Conlon: What?
Tom Conlon: I said I didn't know you were in the Corps.
Brendan Conlon: I wasn't in the Corps.
Tom Conlon: Then you ain't no brother to me. My brother was in the Corps.

*

"You gotta relax and stay calm in there. The cage is your home. You set the pace. You set the rhythm. Feel the Beethoven. Be smarter than him, more patient. Wait for him to make a mistake. And when he does, that's your moment."







Yorumlar

Popüler Yayınlar